Masaya oturduğumda yüzüm bir hafta boyunca gittiğim her partide içtiğim litrelerce alkolden dolayı şişmiş durumdaydı. Adeta 3 senedir üstüme yeni bir şey almıyormuşçasına, yanında 215 kere giydiğim o gömlekle gelmiştim (bok vardı da başka bir şey giymemiştim); üzerimde ergenliğimden beri değiştirmediğim parfümümün kokusu vardı, cebimdeyse bana bilmem ne zaman aldığın ve şimdilerde Ayşe Teyze’nin gelip “cırt” diye yırtabileceği yıpranmışlıkta cüzdan; ama ayakkabılarım farklıydı n’aber, üstelik kendileri 200 teealeğ!
Herkes rakı içiyordu, ben bira içtim. Herkes gülüyordu, ben gergindim. Herkes üşüyordu, ben yanıyordum. Herkes bendeydi, ben sendeydim.
Sen katıldığın dalgıçlık klübünle denizler altında yirmi bin fersah, ben gittiğim Almanca kursuyla şayze. Sen fotoğraf çekmeye başlamışsın, ben fotoğraf çekmeyi bıraktım. Senin planında Miami’de yaşamak var (ama Miami Beach için önce vücut yapmalısın bebito), benim planımda Alman vatandaşı olmak var (ama önce patron kıçı yalayacağım bir şirkette iki sene falan çalışmalıyım aşkito).
Hem Amerika sıkıcı.
İçtiğim bira sayısı 5i bulduğunda “raad adam” olmuştum bile. Güldüm. Çok güldüm. Doğum günü kızının ablasıyla kim daha kevaşe diye tartıştık; umarım gerçekten fısıldayarak konuşmuşuzdur zira hatırlamıyorum. Ama sonra ciddi ol dediler sen tuvalete gidince. Döndüğünde ciddi olmaya çalıştım, olamayınca da “Skerler!” diyerek daha çok güldüm. Çok eğlendim, 23 Nisan’da ülkemize gelen bir Hans, bir Jonathan kadar şendim. İÇKİ TÜM KÖTÜLÜKLERİN ANASIYMIŞ.
“Telefonun hala aynı mı?” dedin. “Sende kayıtlı mı ki?” dedim. (Gerizekalı olduğumu söylemiş miydim?) Çaldırdın, kaydettim. Kaydederken ağzına sıçayım demeyi ihmal etmedim. Zira biliyorsun değil mi Sn. Flörtöz; o gece telefonunu vermeseydin, arada sırada “Acaba arayacak mı?” demezdim.
Sonra doğum günü kızının evine gittik. Kafamız 315 milyon oldu. Orda da çok güldük. Ben adeta ortam şebeğiydim. Sanki saatleri 4 yıl geriye almışız gibi. Hiç olmadığım kadar çocuk, hiç olmadığım kadar sevimli. Oysa kuul olacaktım hesapta, ne bileyim ciddi adam olacaktım. Gödgöbeh adını verdiğim vicdan azabımla TAŞŞŞ olmak sıkar biraz ama, kassaydım belki kuul olabilirdim. Olamaz mıııı, olabiliiir (gülüşmeler…)
Sonra taksiye bindik. “Evine çağırırsa gitmem!!!” dedim içimden. Halbuki gel desen itler gibi gelirdim. Zira uzun zamandır Rahip John modundayım; benle sevişmek isteyenleri reddettiğimden: bir ben, bir daha ben, bir de sağ elim. Demedin. Aslında hiçbir şey demedin. Demedik. 10 dakika boyunca sohbet namına ettiğimiz tek şey, evinin önündeki yokuşta taksi zorlanınca “Yokuş sertmiş.” şeklindeki cümleme karşılık verdiğin “Evet ya.” oldu. Aferin bize. Sonra yanağımdan öptün. Ben de diğer yanağından. Taksiciyle senden daha fazla muhabbet ettim eve dönerken. Zira adresi sordu, açıkladım.
Sonra eve geldim. Uyudum.
Bu da böyle bir anımdı.
Acımadı kiiiiiii. (yersen.)
- - -
Görsel: deviantart; sunday morning wander by andyp89
Şarkı: grooveshark; Jamiroquai - Love Foolosophy