6 Ocak 2015 Salı

"İronik" (değil)


Huzur ile, uzun süren bir ilişkinin ardından ayrıldık sanki. İki küskün sevgili gibi uzaktan bakıyoruz birbirimize. Birimiz ötekinin ne olduğunu biliyor, anılarımızı sinemizde tutuyoruz birbirimize dair; ama uzağız işte, ayrıyız.

Huzur olmadığında kalmıyor yaşamanın anlamı. Hiç yakalayamayacak olduğun şeylerin peşinden koşup duruyorsun. Ne anın tadı kalıyor, ne geçmişin, ne geleceğin. Ölüm siyah kanatlarıyla usulca sarmalasın istiyorsun bedenini ama ne fayda, ölüm çağrıldığında kendiliğinden gelmiyor.

Yitip gidebilen insanları kıskanıyorum bazen. Köprüden atlamaya cesareti olan, ilaç içmeyi becerebilen, altın dozdan titreyen hüzünlü yaratıkları. Toplayıp tasımı tarağımı gitmek ister gibi bu ülkeden, göçüp gitmek istiyorum dünyadan çoğu zaman.

Huzur elzem bir şey yaşamak için. Olmayınca olmuyor. Göğsüm sıkışıyor son günlerde. Öyle derin ve öyle çok ofluyorum karşıki dağlar bir bir dümdüz oluyor önümde. İlaçlar iyi geliyordu, gelmiyor gibi artık. Terapi iyi geliyor muydu, açıkçası bilmiyorum.

İçimde siyah kanatları arzulayan bir deli Onur, dışarıda arzularından bunalmış kayıp bir ruh.

Ben içerideyim, ruhum dışarıda… Böyle de bir ironi.


18 Haziran 2012 Pazartesi

Karadereliler Gibiyim



Broken Brights by Angus Stone on Grooveshark 

Bu yazıyı çok mutlu yazmam lazım aslında, hayat sevince güzel lalalala diyerek, ya da ne bileyim, bir kırlarda koşuyorum, çiçekler kelebekler modunda olmalıymışım gibi geliyor...

Ama düşünüyorum da, aslında hepimiz ilişkilere dair aynı şeyden korkuyoruz: “Hadi bu da öncekiler gibi olursa?”

Annem ben küçükken “Karadereliler gibisin!” derdi bana. Efsaneye göre hamile bir kadın varmış, her gün bir derenin başına gider göz yaşı dökermiş. Kadını görüp neyi olduğunu soranlara kadın hep aynı cevabı verirmiş: “Ben şimdi hamileyim, hadi çocuğum doğduktan sonra, yürüyebildiğinde, bu derenin yanına gelirse, burada oynarken ayağı takılıp dereye düşerse, akıntıya kapılırsa, etrafta kimse olmazsa, boğularak ölürse? Ben o zaman nasıl yaşarım?”

Bazen annemin haklı olduğunu düşünüyorum. O kadar çok kuruyorum ki kafamda her şeyi. Her ilişkiye “Bu sefer oyunu kuralına göre oynayacağım” diyerek başlıyorum. Ama sonra yine içli içli bakan ben, bir dokunma çabası, bir “şuna da yardım ederim, şunu da yapalım, şöyle de olsun” hali. E hani cool olacaktın Onur, mesela hani onun 3 mesajına 1 cevap verecektin, o sana dokunana kadar sen ona dokunmayacaktın, zayıf hiçbir yanını göstermeyecektin?

Küçük hesaplar diyerek gülüp geçtiğim tüm bu şeyler, ilişkiyi ilişki yapan şeyler galiba. “Başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin!” şeklinde giden Şıkıdım; Sezen Aksu’nun kafası iyiyken yazdığı, Tarkan’ınsa bence inanmadan seslendirdiği bir şarkı aslında...

Yapamıyorum ben. Olmuyor yani. Cool adam değilim bildiğin; mahallenin sevimli delikanlısıyım, sosyalim güldürüyorum; iyi, güzel, insanlar seviyor da; “oha lan çocuk inanılmaz karizmatik” olmuyor işte. Bence alnımda ŞİRİN yazıyor benim. Kurgucu Şirin. Karadereli Şirin.

Sonra kafamda kurmaya başlıyorum. Hadi benden sıkılırsa? Hadi çok üstüne gidiyorsam? Hadi bırakıp giderse? Hadi aldatırsa? Hadi şöyle olursa hadi böyle olursa? Niye bunu dedi ki? Niye şunu demiyor? Niye uzaklara baktı? Neden sustuk? Yanlış bir soru mu sordum??

İşin kötüsü yapışkan sevgili olmamak adına bu düşüncelerin hepsini içimde öyle güzel tutuyorum ki, karşımdaki benim aklımı kurcalayan hiçbir şeyden haberdar olmuyorsa da, ben mütemadiyen kendi kendimi yemiş oluyorum. Kendimi kemiriyorum. LSD etkisinde evsiz Popo’yu yiyen o adam gibi; hırlayarak, ve başka hiçbir şeyi skime takmadan ısırıyorum kendimi. The Walking Dead: From Karadere.

Velhasılkelam, benim bir ilişkim var. Güvenmek için zamana ihtiyaç duyduğum bir ilişki. Güvenene kadar her şey bitebilir, her şey boka sarabilir, ben yine acı çekebilirim, yine kör kuyulara düşebilirim.

Ne zaman güvenirim peki? “Rabbisi bilir.”

Cicim ayları böyle olmuyordu di mi lan?

Öperler.

---

Görsel: deviantart; Hungarian skies pt.CXXIX.by realityDream  
Şarkı: grooveshark; Angus Stone - Broken Brights  (offical klip icin TIK)

12 Haziran 2012 Salı

İşte TAM olarak bu kafadan istiyorum.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

YeniBirAşkYeniBirİşBizeGülecekBi'NedenLazım

Not In Love (Feat. Robert Smith) by Crystal Castles on Grooveshark 

Hola! 1 senelik erkek diyetimi İzmir seyahati ile bozmuş bulunmaktayım. 3-nights-stand ilginç bir şey aslında. Hani böyle sevgili gibisin ama değilsin, hani el elesin göz gözesin ama pembe panjurlu evlerin hayalini kurmuyorsun, gelecek planların İstanbul uçağına binene kadar falan. Bir “Anla beni yaz aşkım.” modu.

Döndüğümde iki üç gün mesajlaştık, bir özledimler, bir keşke-burda-olsaydınlar. Sonra durdu. Çok özlemişim lan sabah günaydın mesajı almayı, yatmadan önce muaaaaaahh demeyi, uygunsuz mekanlarda uygunsuz mesajlarla kızarmayı falan... Uygunsuz olan her şey güzel.

Yeni işe hızlı bir girişle başladım. Süpersonik-kurumsal bir şirketten, sikimsonik-kurumsal olmaya çalışan bir şirkete geçişle beraber yaşadığım o kısa hayal kırıklığı müddetince, disiplinsizliklerine saydım sövdüm, zira işe başladığımı bir beni işe alan adam biliyordu, bir de ben biliyordum. Gavur şeyi gibi yanan o allahın yerine iki dirhem bir çekirdek (ve alnımda ter damlaları) ile gitmişim, bana hala "Siz kimle görüşmüştünüz?" diyorlar. Planlama beceriksizliklerine karşı olan memnuniyetsizliğimi o kadar belli ettim ki, genel müdür ve unit head arayıp özür diledi benden telefonda. Sonra kendi kendime “Dün boktun, bugün koktun” dedim. Artistliğin lüzumu yok. (ama hak etmişlerdi – ve gönlümü aldılar. Bir de ilk günden headler arasında fena bir karizmam oldu; Ne-uğraşıcam-hacı-basar-istifayı-giderim-bana-iş-mi-yok?! ayakları bazen işe yarıyor.)

Önceki şirkette hoşlandığım çocuğun (ahahah tabii ki hetero ve sevgilisi var!) yeni şirkette tam karşı odada kadrolu oluşu içinse sürekli söylediğim şarkı: “bana kaderimin bir oyunu mu bu?”

Oryantasyon süreci = bir sikim yapmama süreci aslında. Etrafta dolanıp, doküman okuyup, starbuckslarda zıkkımlanıp güzel paralar alacağım gibi bir anlamı var. Tuvalete girince Grindr’a falan bakıyorum. Sadece bir çocuk online. Ama sürekli online. Bense hesap bile açmadım; grindrdakileri uzaktan sevmek aşkların en güzeli.

Ana teması da yok bu postun, komik bi tarafı da. Dağılın gen$ler.

---

Görsel: İzmir Vapuru yandan çarklı.
Şarkı: grooveshark; Crystal Castles feat. Robert Smith - Not In Love  (unoffical klip icin TIK)

11 Mayıs 2012 Cuma

'Cuz Boys Don't Cry...

Boys Don't Cry by Norman Palm on Grooveshark 

 Naber gen$ler?

Bu satırları evden yardırıyorum, boxerım var üstümde böyle; gittim poğaça aldım, yanında sütlü kahvem falan... hayat güzel aslında lan.

Ana teması “Merhaba ben 15 yaşında ergen kafasıyla çok acı çekiyorumssss” olan son yazımdan sonra bir süre daha debelendim. Ağladım, sızladım. Böyle; iş yerinde mutluluk oyunları oynamacalar, işten dönünce kendini eve kapatmacalar, telefona bakmamacalar falan. Sonra dedim ki kendime; DUR LAN GERİZEKALI DİNGİL...

Ben 3 aydır kötüydüm aslında, kaza geliyorum demez ama depresyon der. İlgilenmeyince pis girdi, Jonah Falcon gibi. (üşenme, googleit, çok da ayıp değil.) Önemli olan sebebini bilmek ama, sebepten kaçabilmek değil.

Fark ettim ki beni mutsuz eden şey işim, iş yoğunluğum, o yoğunluğa karşılık aldığım maaş, o maaştan aldığım tatmin...Türkiye’nin en süpersonik şirketlerinden biri diye anılan şirket ebemi düdüklüyormuş meğer dostlar. Bir süre kararsız kaldım, kariyer miii, hayat mı, kariyer miiii, hayat mı... Bastım lan istifayı sonra! Sadadadsadasdasf. Bildiğin dedim ki ben 2 hafta sonra çıkıyorum, skerler bebeğim! O gece CVmi güncelledim, ertesi gün istediğim 6 yere başvurdum, 2si askerliğin yaklaştı dedi istemedi; 2si senior arıyoruz dediler, akıllarındaymışım; 1i teklif verdi öptümkibbye dedim, 1i de TAM İSTEDİĞİM iş için maaşıma TAM %60 zam yaptı. Tamam dedim ya ben de, canımsın sen dedim, gel beraber mesut olalım dedim.

21 Mayıs’tan itibaren, bir adet Junior Business Analysis Consultant’ım. Çok fiyakalı isim lan. Anneeeaa ben analist oldum.

O değil de ANAL-ist. Asdksadkjhasdjhaskjdhaskj. Neyse.

Benim önümü görmeye ihtiyacım var aslında. Hedefler koymak falan filan. 3,5 senelik, dış etkenlerin çok da değiştiremeyeceği kararlar aldım. Profesyonellik için gereken sertifikalardır, Boğaziçi’nde yüksek lisanstır. Böyle şeyler. Kısmetse neden olmasın?

3,5 senenin ardındansa gideliiiim buralardaaaan, dayanamıyoruuuuuum.

 Bu arada Iphone 4s aldım ben. Biliyorum 5 çıkacak. Biliyorum Galaxy S3 geldi geliyor. Ama ben mutluyum dörtesimle, düzeyli bir ilişkimiz var, alarmları Siri’ye kurduruyorum, kurunca tenkyu falan diyorum.

Aramızda kalsın ama, arada da ekranını yalıyorum... kıpsle.

Bugün İzmir’e gidiyorum bir de... 5 gün kadar tatil yapıyor olacağım, beni özleyin bence, mucuk.

---------------
 
Görsel: 9gagten aldım
Şarkı: grooveshark; Norman Palm - Boys Don't Cry (youtube'da dinlemek için tık)

9 Nisan 2012 Pazartesi

Neyin Kafasında Olduğumu Bazen Ben Bile Anlamıyorum...


Vibrations In Air by Josh Pyke on Grooveshark 

“Zaten sen hep depresiftin...” diyor, “sadece seninki... nasıl diyeyim... hah, gizli depresyondu! Alttan alttan gelen, biriken, yavaşça dolan... Taşmasına vardır daha be?”

En dip nedir/neresidir? Sürekli düştüğüm karanlığın bir sonu var mı diye merak ediyorum bazen. Hani tok bir sesle vuracak mı bir gün bedenim yere, paramparça olacak mı? Çünkü hep diyorum ki, “En dibe varabilsem bir, onun acısını bir çekebilsem; yavaş yavaş yükseleceğim sonra, tırnaklarımı bulduğum ilk somut şeye geçire geçire; yukarı, yukarı, hep daha yukarı...” 

Ama olmuyor işte, sonu yok bu düşüşün.

Biliyorum; belki yarın, belki de bundan 20 yıl sonra; (o zamana gazete kalmışsa eğer) 3. Sayfa haberlerinde boy göstereceğim: “Evinde ölü bulundu!” ya da ne bileyim, “350. Kattan atladı!”

O zamana kadar 350 katlı bina yaparlar mı dersin?

Sabah servisle işe giderken kafamı cama yaslayıp nasıl intihar edebileceğimi düşünüyorum. Cam titriyor, kafam yavaş yavaş çarpıyor cama, hatta bazen acıtıyor. İlaç içsem beni bulamazlar baya uzun süre; şişer ve kokarım, bildiğin iğrenç. Kendimi atsam beyin parçalarımı çiçeklerin üstünden toplarlar. Beyinler tohuma, tohumlar fidana, fidanlar ağaca dönmeli yurdumda. Bu da iğrenç. Sikeyim.

Hayatım boyunca yaşadığım tüm o güzel şeyleri unutuyorum ben. Hep kötü şeyler yer ediniyor kendine hafızamda. Böyle olunca ne İsveç’teki günlerimi hatırlayabiliyorum, ne ilk öpüşmemi. Sanki 24 yıllık boktan bir hayatım varmış gibi. Sanki ergenlikten hiç çıkamamışım gibi. Sanki kurumsal bir emo olmuşum gibi. Hayat çok zor falan yağne. Dostum.

Biz ölünce n’oluyor acaba. Cehennem varsa sıçarım, 100 milyon yıl yansam çıkamam oradan galiba. Ortalarda enerji olarak dolaşsak daha fena. Ben istiyorum ki bitsin. Hiç olmasın. Olmayım. Olmasınlar.

Çok yoruldum ben lan. 

Gidip uyuyayım ben iyisi mi, bolca uyumak en güzeli, di mi?

--

Görsel: facebookta birinden çaldım
Şarkı: grooveshark; Josh Pyke - Vibrations in Air (youtube'da dinlemek için tık)