24 Şubat 2009 Salı

Boşluk Olmak



Arkasına yaslanıyor yeşil gözlü kadın, kollarını göğsünde kavuşturup, “2,5 yıldır haftada bir kez geliyorsun buraya; ama hala aşamadığımız, birkaç haftada bir mutlaka karşılaştığımız şu ‘boşluk duygun’ var ve sen kaçıyorsun ondan Feanor, kaçtıkça büyüyor gözünde o duygu, daha da korkutucu oluyor senin için. Artık onunla yüzleşmenin vakti geldi bence, ne dersin?” diyor.

Susuyorum.

“Bak şimdi ne yapacağız!” diyor avuç içlerini birbirine vurup, ”Önce şu boşluğun nasıl bir şey olduğunu betimlemek lazım, somutlaştırmamız lazım yani boşluğu. Onu tanımaya çalışmadan önce, ilk kez yüz yüze geleceğin haliyle anlatmanı istiyorum bana. Birazdan gözlerini kapatmanı isteyeceğim senden, ardından sana “Boşluk ol Feanor!” diyeceğim gözlerin kapalıyken ve sen bir senaryo üreteceksin. Bir film izliyor olabilirsin mesela veya bir filmde rol alabilirsin; bir heykel yapabilirsin, ya da bir heykel olabilirsin! Zaman-Mekan-Olay sınırımız yok, istediğin her şeyi hayal etmekte serbestsin, yeter ki tarif edebil kaç zamandır kelimelerinin arasından baş gösteren şu boşluğu… Anlaştık mı?”

Kararsızım, ama “Anlaştık…” diyorum.

“Tamam o zaman, kapa gözlerini şimdi.”

Sessizlik…

“Boşluk ol Feanor!”

Cümleler arasında neredeyse nefes bile almadan anlatmaya başlıyorum.

***

Bir sahnedeyim, bir tiyatro sahnesi. Perde çoktan açılmış, ben sahnenin ortasındayım, ardımda fon olarak bir başka perde var, kırmızı renkli. Işık tam yüzüme geliyor herkes rahatça görsün diye beni, ama çok parlak ışık, gözümü acıtıyor.

İnsanlar var beni izleyen, bir salon dolusu insan; ama yüzü yok hiçbirinin, bedenleri var ama yüzleri yok, çıt çıkmıyor salonda, kimse kıpırdamıyor; herkes beni bekliyor, şovumu görmek istiyor; ne kadar, ne kadar da istekliler!

Soluma bakıyorum; kumral, kahverengi gözlü bir kadın, sahne arkasından beni izliyor, sahnede benim haricimde bulunan tek insan o, kafasını sallıyor “Yapabilirsin!” dermiş gibi, “Göster onlara günlerini!” der gibi; yardım etmeye çalışıyor bana. Gülümsüyor ardından; gülümsüyorum ona, yapabilirim diyorum. Olabilirim. Dönüşebilirim.

Ardından başlıyor. Yüzsüz izleyicilerin her birinden şaşkınlık nidaları yükselirken - ki o sesler nasıl çıkıyor bilmiyorum- ben biçim değiştiriyorum. Siyahlaşıyorum, büyüyorum; genişliyorum. Seyircilerden bir kaçı çığlık atıyor, ama kimse kıpırdayamıyor hala, herkes öylece durmuş, beni izliyor. Zift gibiyim şimdi, yere değmiyor bir bedenden çok bir amip formunu andıran iğrenç cismim; dalgalanıyorum havada, havayı yalayan kapkara uzantılarımla.

Bir yaratık şeklindeyim, bir kurt zihnindeyim; derin bir açlık hissediyorum ve ölümcül bir korku içindeyim; bedenimi kontrol edemiyorum. Bir parçam, sahne arkasında bana gülümseyen kadına uzanıyor, bir sakız gibi uzayıp gidiyor ona doğru; kadını tam belinden kavrıyor. Sarıyor sonra yılan gibi, vücudunu kaçamayacağı bir şekilde sıkıyor, bana doğru çekmeye başlıyor ardından.

Kadın çığlık atıyor sahnenin ortasında, çekip almaya çalışıyor o siyahlığı üzerinden, ama o dokundukça daha çok bulaşıyorum ona; debelendikçe onu daha çok sarıyorum; kadın tepiniyor sahnede bana yaklaşmamak için, yere düşüyor o panikle ama ben çekmeye devam ediyorum; bir bataklık gibiyim, o koca salonda bana yardım etmek isteyen tek varlığı sıkarak içime çekiyorum; kadın çığlık atıyor, ben onu içime çekiyorum; kadın ağlıyor, ben onu içime çekiyorum; kadın yalvarıyor, ama ben devam ediyorum; ve boğuyorum sonra, tüm karanlığımla onu kaplıyorum, yutuyorum, ve yok ediyorum.

Taş kesilmiş seyirciler var şimdi karşımda, salonda hala çıt çıkmıyor. Ve ardından yüzsüz bir kadın koyveriyor kulak tırmalayan çığlığını, tüm heykeller kendilerine geliyorlar ardından; kaçıyorlar, arkalarına bakmadan, birbirlerini eze eze, daha güçsüz bedenler üstünde tepine tepine, kaçıyorlar. Benden kaçıyorlar. İstesem yakalarım hepsini, istesem yutarım onları da; ama durduruyorum O’nu, sonunda, her şey için geç olsa bile, dur diyebiliyorum O’na.

Sonrasında küçülüyorum, önce yere değiyor katran karası uzantılarım, sonra ayaklarım oluşuyor, bedenim ardından, ellerim sonra, ve yaşlı gözlerim ardından…

“Ben böyle olsun istememiştim” diyorum başımı dirseklerimin arasına sıkıştırıp, boğazımı yırtabilecek kadar bağırarak. “Siz istediniz dönüşmemi, siz istediniz göstermemi; ben böyle olsun istememiştim, gerçekten, istememiştim, istememiştim…” diyorum, bağırışlarım fısıltılara dönüşüyor. Ağlıyorum. Kaçıp gidenlere ağlıyorum. Bana yardım eden kadını yok edişime ağlıyorum. Sözümü bozuşuma, bir kere daha gösterişime içimdeki “şeyi”; ağlıyorum... Bir daha olmayacağına dair, yine, söz veriyorum kendime hıçkırıklar arasında.

Işık hala beni gösteriyor, ışık hala çok parlak. Ardından hayalet eller kapatıyor o ışığı.
Sahneye, sahnede kalarak, kendi karanlığımla, yapayalnız veda ediyorum.

Zifiri karanlıkta fısıltılarım duyuluyor sadece, “…istememiştim; gerçekten, istememiştim…”

***

Son beş dakikadır yere bakıyorum, konuşmamı bekliyor biliyorum. Ama susuyorum işte, yaptım yapmamı istediği şeyi, onda konuşma sırası, iç çekiyorum, şimdi bir sigara nasıl da iyi giderdi.

“Ne anlama geliyor sence bu anlattıkların, yorumlar mısın benim için?” diyor.

“Bilmiyorum.” diyorum.

Susuyor, susuyorum

Çünkü ikimiz de biliyoruz;

yalan söylüyorum…

13 yorum:

ESRİK dedi ki...

Ben bu yalanları sevdim ama nedense...

beenmaya dedi ki...

Saklandığın yerlerden vuruyor hep zaman. Sustuğun yerlerden acıtıyor en çok canını. En büyük yalanı kendine söylüyor da yüreğin, zamanı kandıramıyorsun işte. Kaçış yok. Geldiğinde kapatamıyorsun kapını...

LÂL dedi ki...

neden "aşinalık düşmenlık yaratır" sözü geldi aklıma.. Neden en çok tanıyanları yok ederiz hep.. Aynaları mı kırmak isteriz yoksa...
seni seviyorum yavru kuş...

Ozan Kayra dedi ki...

yalnız kaldığında bunu tekrar et ve bir kağıda yaz. olabildiğince sade ve yalın olmaya özen göster. süslü yalanları uzak tutmayı başarırsan dürüst olabilirsin. düş dünyanı bir an için kenara bırakmayı dene. sonra o kağıdı gelecek hafta o yeşil gözlü kadına bırak odadan çıkarken..

feanor dedi ki...

//esrik: ben de, ama bana faydası olmuyor ne yazık ki.

//kırmızı'm: hem saklandığım, hem de sakladığım yerlerden vuruyor zaman. Büyük yalanlar kaçmaya yarıyor, ama kaçmak fayda etmedikten sonra, neye yarar yalanlara sığınmak?

feanor dedi ki...

//LaL: Sen sahnelerini anlatırken sana yorum yapmıştım hatırlıyor musun? "Ben de böyle tasvir etmiştim" diye. Yazmak istedim ben de, yazdım. Aynaları kırdım, ellerim kanadı, sildim, zaman geçti üstünden bu aptal travmanın.
Ben de seni yavru kuş...

//thesaurus: Bunlar o yeşil gözlü kadına anlattıklarım benim bir ay kadar önce; ve o gün gerçekten bilmiyorum dedim, yalan söyledim.
Konuştuk ama bir hafta sonra çokça, belki bir gün zamanı gelir onların da...

Brajeshwari dedi ki...

Her yalan, her aldanış aslında doğrudan geçer yine de.. Aslında ne çok şey anlatmışsın alt metinde..

Bu oyunculukta sen hangi roldesin? Yönetmen mi? Seyirci mi? Kulis arkasındaki destekleyici mi? Çığlık atan da mı sensin, yılan gibi saranda mı?

Boşlukta kalmak zordur. Önce dolular boşalır,Geriye sadece gerçek kalır zamanla.

feanor dedi ki...

//brajeshwari: yönetmenim ve oyuncuyum aynı zamanda, biraz da oyunum belki de.

seyirciler, destekleyiciler; kaçıp gidenler... Onlar gittiler, boş koltuklara oynadım uzun süre oyunlarımı.

Ama koltuklar doluyor uzun zamandır, ben kendime söz verdiğim için belki de bir daha aynı şeyleri yapmamak için.

boşlukta kalmak zor, kaç senedir yenemedim, en mutlu olduğum zaman dilimlerinde bile yokluyor beni arada.

ama deniyorum hala yenmeyi, bu da bir şey değil mi? :)

Damlo dedi ki...

bana da bi rol ver be ortak :)

Unknown dedi ki...

Buna benzer bi' rüya görmüştüm ben ya.. :/
Okuyunca ürperdim biraz..
Susmak en basit çözüm olmuyor çoğu zaman, başkalarının yardımıyla da kalkamayacağın zamanlar oluyor..
Bu noktada kendine yetebileceğin tek kişi yine kendin oluyorsun..
Ne yeşil gözlü kadın ne de kahverengi gözlü kadın..
Bu sahnenin figüranları onlar.. Başrol oyuncusu sensin.. Oyununu oynayıp, gerçeği yansıtıp "Perde!" diyerek son sözü söyleyen de sen olmalısın..
Ya ben ne dediğimi biliyor muyum ki zırvalıyorum.. Kafam gidik bu aralar da.. :/

Dipnot: Yorumu gönderecekken çıkan kelime doğrulaması;
"fiounr"
Feanor, fiounr bu bi işaret olmalı.. :P
Ama neyin ? :/

Adsız dedi ki...

Boşluğunu, karanlığını izlemek isteyenlerse seyirciler... Yut, hepsini.

Spirited Away'i anımsadım, onu izlemeni istedim.

feanor dedi ki...

//eğrelti: tamam bir dahaki sefere seni de anlatırım psikoloğuma :)

//piltik: haklısın.. ben de "perde!" demek için uğraşıyorum uzun süredir.

O bir işaret evet; blogger'ı ayarladım ben, bloguma gelen yeni izleyicilere feanor'a benzer kelimelerle doğrulatma yaptırıyor. :P Hoşgeldiniz efendim :)

feanor dedi ki...

//lilium: hayao miyazaki'nin tüm filmlerini izledim sanırım, biliyorum tabii ki Spirited Away'i. :)

Seyirciler karanlığımı izlemek isteyen değil, "göster ki sana yardımcı olalım" diyenlerdi daha çok. Olamadılar, kaçtılar.

Yutmak istemiyorum ben kimseyi, boğup, yutuyormuş gibi hissediyorum ama herkesi...