9 Şubat 2009 Pazartesi

Bir Geceliğine Oneiros Olmak – (III) – Geleceğin Rüyası

Uyudum önce, düşümde düş görmek için.
Geçmişi andım sonra, kefaret ödemek, ödetmek için.
Şimdi gelecek zamanların acısını tatma zamanı…

Beklentisi olmayan insan yoktur hayatta; beklentisi kalmamış insan intiharı seçip ölür gider zaten; “Hiçbir beklentim yok” diyen ve yaşamaya devam eden insan yalan söyler, kandırır kendini; kandırmaya çalışır karşısındakini, ama çoğu zaman kanmaz karşıdaki…

Ben kandırmaya çalışmadım kimseyi; şimdiden beklentim yoktu hiç, yarınlaraydı umudum. Ama ben hep aynı Feanor oldum; bir dostun dediği gibi, eğer bir ev idiyse tanıdığım insanların ilişkileri, ben sık gidip her gidişimde küçük bir eşyamı bırakarak yerleşmek yerine, üçüncü seferde elimde koca koca bavullarla gittim; yani acele ettim, tükettim, tekmeledim, bitirdim; ya da karşımdakinin bunları yapmasına sebebiyet verdim. Yapmam gereken tek şey beklemekti oysa, ama ben hiç durup, soluk alıp, bekleyemedim.

Ey Rüya Şahidi! Az kaldı, bitiyor anlatacak rüyalar, tükeniyor öyküler! Gelecek ve geçmiş bu kadar çarpıksa, ne kalır ki geriye bu hikayeden sonra; benim naçizane, kapkara şimdimden başka?


Parçalı bulutlu bir Pazar gününde, tren istasyonundayız; ben, Adı Bilinmeyecek Olan ve bizi yolcu etmeye gelmiş arkadaşlarımız... Herkesin yüzünde sevinç, herkes gülüyor birbirine sürekli; neşemiz ısıtıyor bizi. Gidip kedi gibi sürtünüyorum, sakallarımı batırıyorum Adsız’ın kollarına; o da sırıtıp boynumu okşuyor; sevgilim değil hala benim, ama yine sevgilimmiş gibi yapıyor.

Gülüyorum, gülüyor; ‘gülüyoruz’…

Yıllar geçmiş Çocuk’un üstünden bu kez. Adı Saklanan’dan çok daha önce kapatmışım yaralarımı, durdurmuşum kanamamı üzerine türk kahvesi döküp, pamuklarla sıkıca bastırarak; anne yöntemiyle.

Mutluyum yani, mutlu o da; ‘mutluyuz’…

Dostlarla vedalaşıp biniyoruz trene, yataklı vagonlardayız, buluyoruz ‘odamızı’ , yerleştiriyoruz eşyaları. Oturup konuşuyoruz uzun uzun, yıllar önce yaptığımız gibi, arada öpüşe koklaşa, kahkahalar atarak. Üstünden yıllar geçmemiş sanki görüşmeyişlerimizin; benim iki parçaya ayrılışımın, sevdiklerimi iki parçaya ayırışımın…

Teni tenime değdiğinde canım yanmıyor bu defa. Çünkü biliyorum ki bu sefer farklı bir şeyler, hissediyorum, daha farklı dokunuyor, okşayışları daha sıcak, dudakları daha istekli; gözlerindeki pırıltı gidip gelmiyor artık. Galiba Giz Adam da istiyor beni şimdi, benim onu istediğim gibi.

Kahve istiyor benden. Sütsüz ve sert sever kahveyi, çıkıp ‘odamızdan’ dışarı, büfeye ilerliyorum. Yanımdan beyaz tenli, siyahlar içinde bir kadın geçiyor, kadının teni gündüz, kendi gece sanki. Gözlerime, gözlerimden ruhumun en derinlerine ulaşmak istercesine bakıyor ve sanırım ulaşıyor da; ama ben onun gözlerinde bana duyulan saf bir nefret görüyorum sadece.

Uzaklaşıp gidiyor kadın, uzaklaşıp gidiyorum; ama yine bir şeyler yanlış gidiyor, biliyorum.

Alıyorum kahvemi ve dönüyorum ‘odamıza’. Ben içeri girecekken kapı açılıyor ve kadın çıkıyor içeriden, gülümsüyor yüzüme, kin dolu gözleriyle; “Korkma,” diyor , “biraz konuştuk sadece; onu almana izin veremezdim senin, rüyalarda bile!”

Kahveleri atıp ayağının dibine, içeri giriyorum ve onu görüyorum. Oturmuş, boş gözlerle yere bakıyor. “İyi misin Adı Saklı?” diyorum. Beni duymuyor, yere bakmaya devam ediyor. Adını tekrar ediyorum yanına yaklaşıp, diz çöküyorum önünde, bana bakmıyor, beni görmüyor. Ellerimi yanağına dokunmak için uzatıyorum, dokunuyorum, o an irkiliyor ve bakıyor yüzüme, sonra olanca gücüyle vuruyor ellerime, itiyor titreyen ellerimi, bağırarak “Dokunma bana!” diye.

Yaşlar gözlerime doluyor, hüzünse kalbime…

Ayağa kalkıp bakıyorum yüzüne. O da ayakta şimdi. “Bana neden bu kadar değer veriyorsun ki?” diye haykırıyor yüzüme. “Sana değer veriyorum çünkü,” diyorum, “sen yanında kendimi güvende hissettiğim tek insansın; ve bu yüzden seni çok ama çok seviyorum.”

Okkalı bir tokat patlıyor yüzümde bu kez. Yanağımda kıpkırmızı bir avuç içi şekli şimdi, beş de parmak izi çevresinde. “Karşılık veremediğim duygular yüktür benim için. Ağırsın, ağırlıksın bana Feanor, istemiyorum seni, defol git bu vagondan, defol git bu trenden, görmeyeyim bir süre seni!” diye bağırıyor bana, beni öpen, içimi ısıtan, dokunuşuyla bedenimi eriten, İsmi Unutulmayan.

“Ama benim bir beklentim yoktu ki senden…” diye mırıldanıyorum aktı akacak bir gölle gözlerimde; artık bana bakma tenezzülünde bile bulunmuyor o ise…

Yaşlar yanağıma akıyor bu sefer, hüzünse benliğime…

Ağlıyorum, susuyor; ‘ayrı düşüyoruz’…

İniyorum trenden sonraki istasyonda, oturuyorum dışarıdaki karlar üstüne, saat 11.11. Tren hareket etmeye başlıyor, bakıyorum trene, onun vagonu çoktan uzaklaştı bile, ama teni gündüz kendi gece kadın her vagonun içinden bana bakıyor nefret duyan gözlerle, her vagonda aynı duruş, aynı ifade; aynı gülümseyiş, ve hala kin dolu gözlerle.

Bir gözyaşı damlıyor yanağımdan bembeyaz zemine, o damlanın düştüğü yerde siyah bir noktacık oluşuyor. Siyahlık büyüyor, büyüyor; bedenimin altında kapkara, beni yutacak bir girdap oluşturuyor. Girdap dönüyor ve dönüyor altında bedenimin, içinde kalbimin; bense kan kırmızısı gözlerim ve açık kırmızı yanaklarımla, bırakıyorum kendimi, hayatın, girdabın, boşluğun, rüyanın akışına…

Artık uyanmam lazım, biliyorum, ama son bir şans veriyorum kendime, girdap yutmak üzereyken beni. Sana geliyorum Çocuk; tanıdık kokuna, tanıdık dokunuşlarına, tanıdık gülüşlerine geliyorum; gel-git halleriyle bile beni seven adama, sana geliyorum. İçimdeki sevgi arsızı aç sevgiye, ilgiye, şefkate; rüyalarda bile olsa, bunu bana sen ver istiyorum.

Senin için geliyorum Çocuk; ve sadece senin için, son bir kez, başka bir rüya yaratıyorum…

5 yorum:

beenmaya dedi ki...

hüzünde olsa kimi zaman, can yakıp canını acıtsa da, kıpkırmızı bir iz bıraksa da gerçeğine ve belkide yaşanandan aldığı izle böylesine gerçek gibi yansısa da düşlerimize, kimi zaman düşle gerçeğin nerede ayrılıp nerede birbirinin yerine geçtiği bilinmese bile...

güzeldi...
ve bitmesin...

LÂL dedi ki...

git.. değer buna inan.. hesapsızca git..sizi seviyorum..

feanor dedi ki...

//beenmaya'm: her zaman kelimelerimin arasındaki boşlukları doldurdun sen, doğru kelimeleri bularak, anlayarak, bilerek hem de.

özledim seni çok.

//LaL: gidişler hep o gidiştir ama, hesaplı da olsa hesapsız da...
ben de seni seviyorum.

Brajeshwari dedi ki...

valla güzeldi yine..Yazının tüm detaylarını gözümde canlandırdım, hissettim. Bu yüzden bencede bitmesin. Güzel bir ruhsun sen.

feanor dedi ki...

//brajeshwari'm, huzur kapım; belki çok klasik olacak ama, o senin ruhunun güzelliği :)

son bir rüya kaldı, bir de sonu rüyaların.

sağol!