27 Mart 2011 Pazar

İnerileyşınşip Gibi, Ama Değil.




“Beni sevecekseniz, aşk sancılarımla sevin ahali!” dedim; “Sırlarımla, yaralarımla sevin beni. Kirli çamaşırlar diye nitelendirdiğiniz sevişmelerimle sevin, ama öpüşlerimi de sevin, hem de uzun uzun.”

Oysa beni değil, olmamı istedikleri şeyi sevdiler nicedir. Bakir genç delikanlıyı, 23 yaşındaki olgun adamı; her zaman gülümseyeni, yalnızca dört duvar arasında eyleşeni… Ama biriniz için orospuydum, biriniz için çocuksu; biriniz için içlenmiştim, biriniz için fişlenmiş.

Ben hep düşler kurdum, hep de düştüm ardından; çünkü size yetemedim.

Ama şimdilerde, hayatımın en uzun flört dönemini yaşıyorum. Nice zaman sonra, açıp tekrar heybemi; içindekileri gösteriyorum tek tek. “O”; korkmuyor, kaçmıyor, yormuyor, yorulmuyor…

Benimse insanlara olan güvenim kırılmış; ”Evet!” demeye varmayan dilimle, bulutlarda yürümenin tadına varıyorum.

Hazır olmayı istiyorum ki, tutup heybeyi kapatan ellerimden, götürsün gittiği yere beni.

Gökten de üç elma düşsün o gün, paylaşır nasılsa birileri.

- - -

Görsel: deviantart; made in italy by korelyan
Şarkı: grooveshark; Hindi Zahra - Beautiful Tango

17 Mart 2011 Perşembe

Endorfin.



Birileri hayal kurar, birileri hayal kırar.
Bense oturup çikolata yiyorum.

"Hayat göbekle güzel."
                    -Anonim

- - - 

Görsel: Merv'in Facebookundan çalıntı. Thx Merv
Şarkı: Grooveshark; The Cardigans - Erase and Rewind

13 Mart 2011 Pazar

Endoplazmikbirkulum.



N'aber umutsuz ev gayleri ve kadınları? Sizlere süper bir film önerim var: “He’s just not that into you.” IMDB puanı 6.4 olan bu güzide filmi, hetero ve piç erkekler kötülemiş diye düşünüyorum zira dün gece en iyi arkadaşımla izledikten sonra AYDINLANDIM.

Kariyer açısından kafamın fena halde karışık olduğu bir dönemdeyim. Okurlardan SAP danışmanı olan varsa bana mail atsın. Sap olduğum için size danışacağımdan değil, "es-ey-pi" ile ilgili merak ettiğim şeyler olduğundan.

Bu arada, saplık güzel bir şey. Uzunca bir süre daha sevgili istemiyorum, ama bundan sonra fırsatları geri çevirmem, sevişirim. Demir bakirlik de bir yere kadar. Benim de canım var, ben de insanım.

Şimdi derin bir nefes alıyoruz ve yavaş yavaş veriyoruz. Olmamışsa da olmuş gibi davranıyor, skerler deyip hayatımıza devam ediyoruz. Erkekler yüzünden hayatı kendine zindan eden 16 yaşındaki ergen genç kız bunalımlarından çok sıkıldım.

Bu arada bir sonraki hayatımda dünyaya panda olarak gelmek istiyorum. Ye iç sıç uyu. Hayat onlara güzel.

Öperler.

- - -

Görsel: deviantart; panda by Apofiss
Şarkı: grooveshark; Doves - Pounding

11 Mart 2011 Cuma

Özeleştiri Değil, Adeta Bir Özağzasıçış.




Her şey kendini sevmekle başlar feanor; sen kendini sev ki, insanlar da seni sevsin.

Oysa ben kendimi sevemedim hiç. Evet, bir sürü güzel özelliğim var, biliyorum. Pohpohlanmak istemiyorum. Kimi insanlar bardağın dolu tarafını görebilir; ben göremeyenlerdenim. Bardak dolu olsa, “Niye ağzına kadar dolu değil?” diyenlerdenim. Yetinemeyenlerdenim. En çirkin benim, en şişman benim, en kel benim, burnu en yamuk benim; sol omzumdaki güneş lekeleri iğrenç görünüyor, sağ ayak baş parmağımdaki nasır adeta kocaman bir kafa, çok kıllıyım, her mimiğimde alnım kırışıyor ve o kırışıklıklardan nefret ediyorum, güzel gülümseyemiyorum, omuzlarım çok dar, giydiğim hiçbir şey yakışmıyor zaten güzel de giyinemiyorum... İş dış görüntüme geldiği an durum drama queen’liğe varıyor. Boşluğu doldurulamayan bir özgüven eksikliği... Yıllardır süregelen bir “Bu bana bakmaz” hissiyatı. “Bakmaz çünkü ben çirkinim.” inancı. Doğrulaması. Saptırması. Sapıtması.

Gidenlere veda et feanor; veda et ki hayat karşına yeni insanları çıkarsın.

Oysa sevdiklerime veda edemiyorum ben. Hep bir köşesinde kalsınlar istiyorum hayatımın. Bana acı çektireceğini bile bile. Nerede ne kadar profilleri varsa açıp açıp bakıyorum, takip etmeye çalışıyorum. “Peki bensiz nasıllar?” diye. İyi olduklarını görünce üzülüyorum. “Demek ki yerim dolmuş.” diyerek. Kötü olduklarını görünce üzülüyorum. “Canı mı yanıyor yoksa?” diyerek. İflah olmaz bir üzgünlük hali bendeki. Herkes için üzülüyorum. Çok küçük şeylerden mutlu olabilmenin laneti, çok küçük şeylerden dolayı yıkılmak olabilir belki de... Bir parçam olan insanlar gidince sonsuza kadar kanayacak açıkta kalan yara diye düşünüyorum. O yüzden tutuyorum kollarından, gitmesinler diye. Ama onlar gidiyor bir yolunu bulup. Ben de “Ama?” diyorum. Emrah bakışlarıyla. Eğik kaşlarla. Büzülmüş dudaklarla. Hep aynı kısır döngü.

Güçlü ol feanor; hep merkezinde dur ki, insanlar sana gelsin.

Oysa merkezimde kalamadım ben hiç. Hep koştum; yarıçaplar, çaplar boyunca koştum. Sevmek için koştum. Kendi dış görüntümü ne kadar sevmiyorsam, sevdiklerimin dış görünüşlerini o kadar sevdim. Hunharca sevdim, taparcasına. Onları da çok sevdim ama. Kendi açlığımı onların açlığı sanıp da öyle bir verdim ki sevgimi, boğdum. Bir kaşık suda da değil, okyanuslarda boğuldular. Yüze yüze kaçtılar. Gördükleri ilk kara parçasına çıkıp geriye bakmadan koştular. Sonra ağladım. Okyanus daha da büyüdü. Açlık daha da arttı. Eksilerek artanlardanım ben, tamamlanamayanlardanım.

Biraz içinde tut yaşadıklarını feanor; açık kitap değil, kapalı kutu ol ki, merak uyandır.

Oysa açık bir kitap olmaktan mutlu oldum ben hep. İstedim ki insanlar bilsin. Soru sorduklarında dürüst oldum hep; saklamadım hiçbir şeyi. Soruların kavgasını verdim, ama cevaplarıyla. “Kaç kişi ile yattın” sorusuna da doğru cevap verdim, “Bana aşık mısın?” sorusuna da. Doğrular hep kahreder insanları. Oysa beni söylenmeyenler kahreder, doğrular üzer sadece. Sanıyor musunuz ki aşık olduğum adam bana SENİ İSTEMİYORUM dese ben dört sene boyunca böyle olurdum? Sayısal zekam duygusal zekama hep ağır bastı benim. Duygusal olarak gerizekalı bir ibneyim. MESAJ ATMA diyeceksiniz bana. ARAMA diyeceksiniz. BİTTİ; SÜRMEZ diyeceksiniz. Ki durayım. Noktası konulmamış her problem, beynim tarafından binlerce olasılık dahilinde inceleniyor benim. “Ya şöyle dersem? Ya şöyle yaparsam? Ya sonra böyle olursam?“ Acıtmaması için söylemediğiniz cümlelerinizle ağzıma sıçtınız, haberiniz yok. Hala sıçıyorsunuz, umrunuzda değil.

Eeee… şey yap. OF ebenin .mı feanor…

Gerçekten de öyle gaipten gelen ses. Bu halimle kimi seveyim? Neden seveyim? Beni kim sevsin? Neden sevsin? Öğrenmem için kaç kişiyi daha sevmem gerek? Kaç kişiyi daha kaybetmem gerek? Ki ADAM olayım? Derin nefes alıyorum, veriyorum. Bir işe yaramıyor. Olmuyor be ses; olamıyor.

 - - -


Görsel: deviantart; I hurt myself today by aleksandra
Şarkı: Grooveshark; Midlake - Rulers, Ruling All Things

8 Mart 2011 Salı

Olursa Olmaz, Olmazsa Olur.



Merhaba, ben sabreden derviş(imsi). Muradıma erdiğim yönündeki tüm söylentiler ne yazık ki yalan, şirinlere ne kadar inanıyorsanız; beklediğinizde gerçekleşeceğine dair tüm söylevlere de o kadar inanın.

Hayatının en verimli ve verebiliriteli yıllarını sadece bir adamı severek geçirip, olası ikili ilişkilerin tümünün köküne kibrit suyu dökmüş bir genç olarak tek söyleyebileceğim şey aşkın bir strateji oyunu olduğudur.

Oyunun kuralları çok basit; ipleri eline alan kazanır, ipleri ele verenin eline verilir. Bu veriştirmece oyununda taraflardan biri kazanana kadar zevklidir bu oyun. Ama biten bir oyuna tekrar başlanmaz; zira eskilerin de dediği gibi; aynı nehirde iki kere yıkanılmaz, güle başka isim versen değişik kokmaz, eski kaşardan tost olmaz, hatta exten next olmaz (falan yaağne.)

Bunca zaman heyecanla bekleyenler, şimdi gönül rahatlığıyla BEN DEMİŞTİMleyebilirsiniz. Biliyorum, demiştiniz. Aferin size. Aferin bana.

Hayatımda başıma ne geldiyse “içimde kalacağına götümde patlasın” mantığından dolayı geldi.

Alkışlarla değil, patlaklarla yaşıyorum…

Ve çok acı çekiyorum.

- - -

Görsel: deviantart; Shingle by s0n-et-lumiere
Şarkı: grooveshark; The Morning Jacket - Dondante