Her şey kendini sevmekle başlar feanor; sen kendini sev ki, insanlar da seni sevsin.
Oysa ben kendimi sevemedim hiç. Evet, bir sürü güzel özelliğim var, biliyorum. Pohpohlanmak istemiyorum. Kimi insanlar bardağın dolu tarafını görebilir; ben göremeyenlerdenim. Bardak dolu olsa, “Niye ağzına kadar dolu değil?” diyenlerdenim. Yetinemeyenlerdenim. En çirkin benim, en şişman benim, en kel benim, burnu en yamuk benim; sol omzumdaki güneş lekeleri iğrenç görünüyor, sağ ayak baş parmağımdaki nasır adeta kocaman bir kafa, çok kıllıyım, her mimiğimde alnım kırışıyor ve o kırışıklıklardan nefret ediyorum, güzel gülümseyemiyorum, omuzlarım çok dar, giydiğim hiçbir şey yakışmıyor zaten güzel de giyinemiyorum... İş dış görüntüme geldiği an durum drama queen’liğe varıyor. Boşluğu doldurulamayan bir özgüven eksikliği... Yıllardır süregelen bir “Bu bana bakmaz” hissiyatı. “Bakmaz çünkü ben çirkinim.” inancı. Doğrulaması. Saptırması. Sapıtması.
Gidenlere veda et feanor; veda et ki hayat karşına yeni insanları çıkarsın.
Oysa sevdiklerime veda edemiyorum ben. Hep bir köşesinde kalsınlar istiyorum hayatımın. Bana acı çektireceğini bile bile. Nerede ne kadar profilleri varsa açıp açıp bakıyorum, takip etmeye çalışıyorum. “Peki bensiz nasıllar?” diye. İyi olduklarını görünce üzülüyorum. “Demek ki yerim dolmuş.” diyerek. Kötü olduklarını görünce üzülüyorum. “Canı mı yanıyor yoksa?” diyerek. İflah olmaz bir üzgünlük hali bendeki. Herkes için üzülüyorum. Çok küçük şeylerden mutlu olabilmenin laneti, çok küçük şeylerden dolayı yıkılmak olabilir belki de... Bir parçam olan insanlar gidince sonsuza kadar kanayacak açıkta kalan yara diye düşünüyorum. O yüzden tutuyorum kollarından, gitmesinler diye. Ama onlar gidiyor bir yolunu bulup. Ben de “Ama?” diyorum. Emrah bakışlarıyla. Eğik kaşlarla. Büzülmüş dudaklarla. Hep aynı kısır döngü.
Güçlü ol feanor; hep merkezinde dur ki, insanlar sana gelsin.
Oysa merkezimde kalamadım ben hiç. Hep koştum; yarıçaplar, çaplar boyunca koştum. Sevmek için koştum. Kendi dış görüntümü ne kadar sevmiyorsam, sevdiklerimin dış görünüşlerini o kadar sevdim. Hunharca sevdim, taparcasına. Onları da çok sevdim ama. Kendi açlığımı onların açlığı sanıp da öyle bir verdim ki sevgimi, boğdum. Bir kaşık suda da değil, okyanuslarda boğuldular. Yüze yüze kaçtılar. Gördükleri ilk kara parçasına çıkıp geriye bakmadan koştular. Sonra ağladım. Okyanus daha da büyüdü. Açlık daha da arttı. Eksilerek artanlardanım ben, tamamlanamayanlardanım.
Biraz içinde tut yaşadıklarını feanor; açık kitap değil, kapalı kutu ol ki, merak uyandır.
Oysa açık bir kitap olmaktan mutlu oldum ben hep. İstedim ki insanlar bilsin. Soru sorduklarında dürüst oldum hep; saklamadım hiçbir şeyi. Soruların kavgasını verdim, ama cevaplarıyla. “Kaç kişi ile yattın” sorusuna da doğru cevap verdim, “Bana aşık mısın?” sorusuna da. Doğrular hep kahreder insanları. Oysa beni söylenmeyenler kahreder, doğrular üzer sadece. Sanıyor musunuz ki aşık olduğum adam bana SENİ İSTEMİYORUM dese ben dört sene boyunca böyle olurdum? Sayısal zekam duygusal zekama hep ağır bastı benim. Duygusal olarak gerizekalı bir ibneyim. MESAJ ATMA diyeceksiniz bana. ARAMA diyeceksiniz. BİTTİ; SÜRMEZ diyeceksiniz. Ki durayım. Noktası konulmamış her problem, beynim tarafından binlerce olasılık dahilinde inceleniyor benim. “Ya şöyle dersem? Ya şöyle yaparsam? Ya sonra böyle olursam?“ Acıtmaması için söylemediğiniz cümlelerinizle ağzıma sıçtınız, haberiniz yok. Hala sıçıyorsunuz, umrunuzda değil.
Eeee… şey yap. OF ebenin .mı feanor…
Gerçekten de öyle gaipten gelen ses. Bu halimle kimi seveyim? Neden seveyim? Beni kim sevsin? Neden sevsin? Öğrenmem için kaç kişiyi daha sevmem gerek? Kaç kişiyi daha kaybetmem gerek? Ki ADAM olayım? Derin nefes alıyorum, veriyorum. Bir işe yaramıyor. Olmuyor be ses; olamıyor.
- - -
Görsel: deviantart; I hurt myself today by aleksandra
Şarkı: Grooveshark; Midlake - Rulers, Ruling All Things