1 Temmuz 2011 Cuma
Paylaştıkça Çoğalıyorsa, Kendine Saklamanın Ne Faydası Var?
“‘Bir çember çiz...’ diyor bana.
Çiziyorum, ama yarım bırakıyorum nedense. O bir daha istedikçe, ben bir daha gelemiyorum başladığım noktaya. Uç noktaları olmaması gereken bir şeklin hep iki ucu oluyor, o iki uç hiç birleşmiyor, birleştiremiyorum” diyor-d-um.
Hayatı hep bir kısır döngü olmakla suçluyor-d-um. Oysa bize acı verenler, bizi yerimizde tutanlar hep yarım bıraktığımız çemberler, tamamladıklarımız değil. Aslında döngüyü tamamlasak, başladığımız noktaya gelsek; her şey çözülecek, her fırtına dinecek. Döngülerden kaçardım, şimdi döngü olmak istiyorum; işin sırrının başladığın noktaya geldiğinde, başladığındaki sen olmamaktan geçtiğini anladığımdan beri.
İnsanlarla çok kolay iletişim kuruyorum, çok çabuk kaynaşıyorum. Ama ilişkilerimi bitirirken hep çok fevri bir acımasızlıkla hareket ettim. “Hak ettiler!” dedim. Oysa kimin neyi hak edip hak etmediği bana kalmış bir şey değil; çeşit çeşit olduğumuzu fark etmeliyim, hep kazanamayacağımı bilmeliyim, bugüne kadar hep kaybetmiş olsaydım bile, her kaybın beni bir kazanca götürdüğünü görmeliyim.
İlk ayrılığımdan sonra iki sene boyunca çektiğim acı, ayrılıktan uzun zaman sonraki buluşmamda dindi, eğer o acıyı çekmeden onu görseydim, döngü tamamlanmazdı; eğer onu hiç görmeseydim, o hep ulaşılmaz kalırdı.
Bir başkasıyla seneler boyu yaşadığımız onca şeyden sonra, kalbini kırdığım için her gün kendimi suçlayarak edindiğim pişmanlık, göz yaşının hiç de yakışmadığı bir kutlamada ağlayıp özür dilememle geçti. Af dilemeseydim kendimi affedemezdim.
Daniele’yi sahip olduğum tüm hesaplarda engellemiştim; engeli kaldırdıktan sonra bir saat bile geçmeden mailler yağmaya başladı, “Seni hala seviyorum ve bir gün affedeceğimi biliyorum; ama affettiğim zaman bile bir daha sana asla güvenemeyeceğim; güvenin olmadığı yerde ne sevgililik olur, ne arkadaşlık; o yüzden iyi bak kendine; mutlu ol ve öyle kal...” dedim. Eğer veda etmeseydim, hep devam etmek isteyecektim.
Hepsini sevdim, hepsini seviyorum, hepsini seveceğim – ve artık onları sevmem için onların da beni sevmesine gerek olmadığını biliyorum. Nefret bir gün diner, kızgınlık bir gün geçer, pişmanlık bir gün son bulur, aşk bana geldiği yönü değiştirip başkasına akar... ama sevgi hep baki kalır. Geçmişte yaşadığım / yaşattığım kötü şeyler için pişman değilim çünkü bedelini ödedim; geçmişte yaşadığım / yaşattığım güzel şeylere özlem duymuyorum çünkü hepsi için minnettarım ve bedelini severek ödüyorum. Sevgi, en güzel para birimi...
Şimdilerde bir tüy kadar hafifim. 3.11 ile mezun oldum, sanırım bölüm 5.siyim, beni depresyonlara sürükleyen bitirme projem AA geldi, kepimi 6 temmuzda atıp mezun olacağım ama 4 temmuzda, daha mezun olmadan, sene başından beri hedeflediğim ve yapmayı gerçekten istediğim iki işten birine başlıyorum; huzurluyum ve mutluyum. Kendimde hala hoşuma gitmeyen şeyler yok mu? Tabii ki var, mesela gardırobum ve bu dönemde edindiğim kilolarım; ama bunların hepsi değişir/geçer/gider - hem sevecek olan varsa beni, göbeğim varken de sever.
Aslında agnostik sayılırım ama hayatım güzel bir yönde ilerlediğinde, beni mutlu eden bir şey gördüğümde; “bir şeylere” şükrediyorum. Adı Allah değil, İsa değil, Karma değil, Buddha değil... Orada olup olmadığından emin olamasam da, benim tanrım, benim dinim; bir nevi Feanorizm. Minnettarlığımı göstermek için 4 duvar arasında yere çökmek zorunda değilim, şarabın tadından mahrum kalmak zorunda değilim, sevişmekten kaçmak zorunda değilim... Aslına bakarsanız şarap içmek ve sevişmek benim ibadetim, sadece artık doğru yerde, doğru zamanda ve doğru insanlarla; keşke seni tanıyabilseydim Hayyam – mümkünse gay halinle.
Hala hazır değilim, “olmadım”, olgunlaşmadım; ama hissediyorum, yakınım. Hazır olduğumda gelecek; ve ben onu o ya da bu sebeple değil, şu anıyla ve her haliyle seviyor olacağım; o beni kara kaşım kara gözüm için değil, arındığım halimle, bütünle, seviyor olacak...
Bekliyorum, çünkü sabretmesini bildikçe, güzel şeylerin bizi bulacağına inanıyorum. Pozitif pozitifi çağırır, sevgi paylaştıkça çoğalır.
Hepinizi seviyorum.
- - -
Görsel: Deviantart; Circle by Silverwing17
Şarkı: Grooveshark; The Man I Love by Devics (Google Reader'da okuyorsanız görünmüyor, bilginize.)
Özetle:
çember,
daire,
döngü,
The Man I Love by Devics
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
33 yorum:
Feanor'cum,
Bu yazını okumadan önce sana söyleyeceklerimden bazılarını sen kendin yazmışsın. Çok öncelerden beri ikili ilişkilerde seni kendime benzetmişimdir. Olgun değilim hala yakınım demişsin ya hani.. O cümleyi uzun süre yeniden ve yeniden kuracaksın.. ama bir gün bakacaksın ki artık o cümleyi yazmana gerek yok.. Düşe kalka, sevilip sevilmeyip bir noktaya geliyoruz. Konuyu kendime çekmek istemem ama bu 30'dan itibaren ulaşılacak bir nokta. Şimdi attığın adımlar doğru adımlar.. neden doğru? sen sen gibisin ve sen olmaktan vazgeçmediğin sürece, göbişin dahi bir gün (gene de umarım sabit kalmaz benimki gibi) "özellikle" sevilen olur. Klişeler diyorum.. aslında gerçekleri hayatın.. Seni seviyorum canım..
/* Karoshi: "Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" demiş ya Herakleitos... Hayatımın hiçbir döneminde "Ben oldum!" diyebileceğimi sanmıyorum, "insan 7sinde neyse 77sinde de odur" büyük bir yalan. O yüzden dilerim ki tekrar ve tekrar ve tekrar kurabileyim o cümleyi, 30umu geçince bile :) Neye yakınım? Ulaşmak istediğim bir nokta var; kendimden emin olduğum, kendime güvendiğim, kendimi sevdiğim ve ilişkilerimi bunlarla birlikte geliştirebildiğim... (bunlar üzerine değil, öylesi çok egoistçe olurdu) Yakınlığım sadece o döneme. Bunları hissetmedikçe ilişki sahibi olmamaya yemin ettim, bu yeminimi de tutmaya çalışıyorum; ki daha sağlıklı bir şeyler yaşayabileyim, gidene gülümseyerek el sallayıp, gelene merhaba deyip sarılabileyim. "Acı insanı büyütür; o yüzden kendi içinde korunan bi tohum olmaktansa çiçek olun, zarar görün" diyor Osho, bu yaklaşımı da çok seviyorum ben - ki yaptığım da buydu aslında bugüne kadar, sadece küçük bir köpek yavrusu gibi ilgiye/sevgiye/onaylanmaya/pohpohlanmaya açtım. Hala hayalimdeki erkek bana ilgi gösteriyor, koruyor, kolluyor falan ama limiti olmalı bunların neticede. Büyüyorum be Karoshi. Nerede senin ilk gördüğün Feanor, nerede şimdiki Feanor. Ellerinde büyüdüm sayılır :) Dile kolay, 3 sene oldu neredeyse...
Ben de seni seviyorum, çok açtık ama arayı, farkındayım. Öpüyorum çokça... :) */
oo tadindan yenmez duruma gelmişsin ki, ben seni çıtır çıtır yerim...
Güzeldi... Senin yazdiklarin, inan herkesin hayatindan bir yere tutunuyor... Diyor ki, ışığı yak,temizle çevreni ama öncelikle kalbini... Seni seviyorum, affediyorum gibi cümleler temizleyicidir..Ne kadar çok söylersen kalbinden yüreğin hafiflemeye başlar... Ve her ne olursa olsun gülümsemeye çalış.. Işığı yak ki, sen karanlıkta kalmazken başkalarını da aydınlat...
Işıl ışıl ve hafifsin, hem ışığın hem sevgi dolu dokunuşun ulaştı yüreğime...
Bende seni seviyorum, demiş miydim hiç?:)
Çok iyimser olmuş, ama böyle düşünmen güzel.
/* Brajeshwari: Demiştin ama daha çok de, daha çok de :) */
/* Adsız: İyimser ama kolay değil. Son 2,5 aydır, kendime kendi hikayemi anlata anlata beynimi s.ktim; ancak öyle sakinleşebildim. Hayat tozpembe değil, ben kendimi iyi hissedince de olmayacak; ama en küçük bir şeyde yıkılıp çırpınmamayı öğreniyorum en azından. Misal, Daniele ile olan şey 2 sene önce başıma gelseydi; büyük ihtimalle sıyırmıştım kafayı. Şimdi yavaş yavaş geçiyor, iyileşiyorum, iyileşiyoruz, iyileşiyorsunuzlarsle. */
çabuk iyileş çünkü seninle işimiz var...from gotham city
Sıyırmazdın, ama birkaç defa affederdin, sonradan tiksinti başlardı belki herşey iyiyken. Olur öyle. Çıkmaz yol yok, toyken çırpınışlar artıyor sadece, obsesyonlar cirit atıyor toy zihinlerde. Kendini sevmek önemli. Nasıl olsa insanlara yüklediğimiz o güven denen sevimsiz ağırlığı kimse hayat boyu taşımayacak. Güvenme demiyorum, hobi olarak yine güven de, içten içe de bilmek lazım bunu. Neyse mutlu insan görünce çirkinleşiyorum galiba, haha.
/* Adsız: "Güvenme demiyorum, hobi olarak yine güven de..." SESLİ GÜLDÜM! Sıyırma olayına gelirsek; sıyırırdım. Her ilişkiden sonra sürünen tiplerden olmadım hiç, ama eğer çok seviyorsam kendi kendimin ağzına sıçıyorum. (bkz: 2008 başı - 2010 sonu arası bu blogta ÇOCUK diye sayıklayışlarım...) Güven konusunda ise, iflah olmam gibi geliyor bazen açıkçası. Güvenebilmek güzel bir şey, bu yetimi kaybetmek istemiyorum. Bir şeyler öğreniyorsam, bu da güvenimin boşa çıkmasından zaten. İronik biraz, di mi? Kendini sevmek ilk adım, baya da bir yol katettim bu konuda. Bakalım neler olacak? :)
Bir de yok, çirkinleşmedin, yaz böyle yorumlar arada lütfen :) */
Ya şimdi baktım da, hayat guruları gibi yazmışım. Üstinsan falan değiliz, yok zaten öyle birşey, az biraz hoşlanabilmek sevebilmek için güvenmek gerekiyor tabii. Gereklilikten öte, bu durumun bir getirisi aslında. Bir süre sonra "tüh lan, bu sefer de mi aynı şey? annee, yine mi bamya?" diye soruyor. Salak gibi hissetmemen gerektiğini biliyorsun ama işte yine de kimse senden "ehe ehe" diye dolaşmanı bekleyemez o durumda. Blogunda çok eskilere bakmadım, aslında sadece 3 gündür falan bakıyorum, alakasız bir şekilde denk geldim, ilk başta bunalımlı genç kız bloglarından sanmıştım da sonra hoşuma gitti okudum son 3-5 yazını.
Her neyse, bu tür gereksiz bilgilerin ardından ironi konusunda sana hak verip "Kimse Heidi veya Pollyanna salaklığında yaşamak istemez zaten, istememeli. Her ne kadar sonu doyumsuzluğa varsa da her duygunun uç noktalarını tatmak gereklidir. Arada köpekler gibi acı çekmek, sessiz sedasız kendini süründürmek de bir ihtiyaçtır." deyip uzaklaşayım.
/* Adsız: Öyleyse hoşgeldin :) Bunalımlı ergen ve emo genç kız havası var, arada ben bile öyle bir şeyler seziyorum; o zamanlarda biraz daha geyiğe bağlıyorum :P Teşekkürler yorumların için ;) */
hey, burada olgunlaşmış biri var! ne zorlu aşamalar geçiyor insan olgunluk mertebesine erişmek için. ne mutlu ki hayatta çözebildiğin bir şeyler var. senin adına cidden sevindim. mezuniyet için de tebrik ederim bu arada :)))
/* FGC - adsız: Ne işimiz var? */
/* mephisto: Daha olmadım :) Ama ilerlemeler var. Teşekkürler :) */
brajeshwari'nin her bir cümlesine katılmakla birlikte -en çok çıtır çıtır yeme kısmına ama- :))işte benim feanorum diyorum!
seni seviyorum!
Ben bunu blogumda paylaşmak istiyorum. İzninle tabi :)
Çok ama çok içten bir yazı bu,
güzel bir kalpten akan güzel cümleler..
Sevgimle sarıldım..
Ben gotham city'de yaşadım hayatım boyunca,hemde suçun kol gezdiği mahallelerinde.Son 3 seneme bakıyorum sadece 3-4 hafta uzun bir gökdelenin tepesinden bakmışım şehrin ışıklarına.Ama şimdi aşağıdan o gökdelenin tepesine baktığımda yüzü boyalı beni korkutan birisini görüyorum.Oraya çıkmak istiyorum,arada bir cesaretimi topluyorum ama yarı yola gelmeden geri dönüyorum.Son bir kez daha elimde ıslak bir bezle yüzündeki boyaları silmeye geliyorum.Bu sefer tırmanacağım en yukarıya belki sendende yukarıya.Bekle beni en saf en temiz yanlarınla...
From Gotham City
BATMAN...
/* beenmaya: Ben de seni seviyorum ^^ */
/* ayl-in: Hehe, onur duydum, teşekkür ediyorum :) İzin de ne demek; tabii ki! :) */
/* B.: Yukarıya tırmanıp ıslak bezi yüzüme vurduğunda hiçbir şeyin gitmediğini göreceksin. Senin boyalı dediğin şey, benim yüzüm. İyiliğiyle ve kötülüğüyle acıttı/acıdı. Hayat bu. Gelsen ne olur bilemem. Gel demem, gelme de demem. Gün olur yüz yüze bakarsak, konuşuruz her şeyi. Zaten o güne kadar kim öle, kim kala; değil mi? Değişiyorum, değişiyorsun; çünkü hayat değişiyor. Kolay gelsin sana oralarda, şafak doğsun bir an önce... */
Sana açıkça soruyorum o zaman beni ne kadar istiyorsun?yaralayıp gönderecek kadar az mı kollarınla sarabilecek kadar çok mu?Ertelemek ve ertelenmekten sıkıldım.bu soruya dürüst bir cvp ver kurtulayın kafamdaki soru işaretlerinden?
/* B.: Aramızda 1224 km var, seni 2 senedir görmedim, bu 2 sene içinde toplamda taş çatlasa 5 defa konuşmuşuzdur, telefonun yok, facebook'unda hala engelliyim, BLOGUM ÜZERİNDEN haberleşiyoruz, sen İstanbul'a gelecek misin bilmiyoruz; şu anki ben hakkında hiçbir fikrin yok, şu anki sen hakkında hiçbir fikrim yok; İtalyan'ın üstünden daha 1,5 ay geçti ve ben toparlanabildiğimi düşünmüyorum, yanlış hatırlamıyorsam şu anda "sadece can sıkıntısından" senden 1445 kilometre uzakta bir sevgilin var...
Tüm bunların arasında "ya sev ya da terk et" demen çok saçma geliyor bana... Cevabım ikisi de değil, cevabım BİLMİYORUM, çünkü bilmemin imkanı yok.
Ama yaralayıp göndermek hiçbir zaman amacım olmadı. Kollarımla sarmadan önceyse tanımaya çalışıyorum artık.
Ve seni hala tanımıyorum, o zaman tanımaya vaktim olmamıştı, şimdi ise nasıl bir insan haline geldiğini bilmiyorum...
Bak, yine "bilmiyorum." Cevabım bu. Bilmiyorum. */
o zaman gül..tebrikler iş mezuniyet falan..
/* Agin: :)
Senin sınav neyin noldu?
*/
bakalım daha belli olmadı sonuçlar..heyecanla bekliyorum..
ayrılığımın 1. ayında ilaç gibi geldi yazın. tanrının sözleriymişcesine içimi okudum sende. teşekkür ederim.
/* bir yaz günü: Seni daha iyi ettiyse ne mutlu bana, ben de teşekkür ederim yorumun için. Sadece ufacık bir sızı kalıyor günün birinde, o koskoca acı yerine... Zaman ver kendine biraz sadece. 1 ay durulmak için erken.
Sevgiler :) */
Yani.... şu kendi dinini oluşturma düşünceleri benim de zihnimden geçiyor.. bunu birilerinde görünce, dinleyince ya da okuyunca, olamaz olamaz diye haykırmak istiyorum.. sanırım bende de böyle gelişiyor.. diyorum.gerçekleri çok severim acı dahi olsalar. ama bazı gerçekler de var ki.. ya lütfen vurmayın yüzüme diye yalvarasım geliyor.. ki bu da onlardan biri.. sorgulamak istemiyorum çünkü.. neyden kaçıyorum? neden? bilmem.. öyle işte.. iyi kal.
diğerlerinin yorumlarını okumadan yazıyorum bu sefer.
geçmişten bağı koparmakla ilgili yine taze bi postum var blogumda. paralel şeyler düşünüp yazmışız, birbirimizden haberdar olmadan. çünkü itiraf ediyorum, askerden döndüğümden beri (2,5 aydır) ilk defa giriyorum bloguna.
geçmişte mutlu da olduk, mutsuz da kılındık. geldiğimiz nokta bi nevi bakış açısına da bağlı, onları nasıl değerlendirdiğimiz. "past" olanlara kızmıyorum artık. hepsinden ufak tefek şeyler aldım, verdiklerim de çok oldu. iyilerin yanında kötü huylar da edindim onlar yüzünden. ama ben oldum. kızarmışlığa giden yolda ağır ağır pişiyorum işte (cemiyette mi nerde bilinmez).
her şey içiçe geçiyo aslında. evet, kendimizi sevmekle başlıyo her şey. ama ben kendimi sevince kontrolü bırakıp yayıyorum, sanki matah bi raddeye ulaşmışım gibi. mükemmeliyetçilik ve kendine yetememezlik bu anlamda iyi gerekli.
bu ve benzeri konuları konuşmadığımız 7-8 ayda baya bildiğin büyümüşsün sen ya. o zamanlardan belirtilerin kuvvetliydi, ama bu denli "adam" olacağın aklımın ucundan geçmiyodu feanor.
daha bi sevdim seni bugün.
/* Günlük Ayracı: Maybe i shall meet him sunday; maybe monday, maybe not... İnanıyorum hala buna, gelecek o gün, bir gün...
;)
Öperim.
*/
/* Oldies' curious one: sanırım herkes zaman zaman öyle hissediyor. Sen de iyi kal :) */
Yazini okuduktan sonra, aklima bir cümle geldi, en icten inandigim: Hayat ögretmenlerimin neden kötü olmasini isteyeyim ki ? :) (bu durumda eski sevgililer oluyor) sen de birn evi onu anlatmisin... Din meselesi cok karisik, bazen benim de aklima geliyor. En iyisi ortasini bulmak.
Sevgiyle kal.
/* Bir Kalem Bir Kağıt: :) Sen de sevgiyle kal :) */
Yorum Gönder