3 Aralık 2010 Cuma

Olimpos'a Çaya Giden Ra.




Eskiden, henüz yumurta kapıya dayanmamışken, akademik heyecanla sarıp sarmalanmamışken, babamın beşiğini tıngır mıngır sallamazken ama boş zamanım çokken; Yeşilçam’daki anlamıyla “herkesle sevişmek” isteyen bir Onur vardı. Hayat sevince güzeldi, sevince tatlıydı günler; o yüzden herkesi severdi, ama herkes de onu sevsin isterdi. Adamı kadını fark etmez, dostluğun tohumları atılsın, tohum serpilsin, hemen büyüsün, hemen olgunlaşsın diye bol kepçeden boş zamanını itinayla ayırırdı etrafındakilere. Başbaşa buluşmalarda fevrice açıyordu sırlarını, fevrice istiyordu sırları, hatmediyordu bildiklerini. Hayat güzeldi gerçekten de, herkes “sevişmekteydi.”

Şimdi, arada sırada evden çıkıp dost muhabbetlerine scuba diving yapmak istediğim zamanlarda, kendimi Olimpos’a çaya gitmiş Ra gibi hissediyorum; Olimpos’da olan biten her şeyi kaçırmışım meğerse, zaman akıp gitmiş bensiz, yokluğum az kişi tarafından hissedilmiş. Anlıyorum ki, şimdi yokluğumu hissetmeyenler, aslında öncesinde de varlığımı hissetmemiş. Oysa pembesi gitmiş, tozu kalmış hayallerimde (n’aber Akalın?), herkesle dosttuk, kardeştik, vazgeçilmezdik, falandık, filandık.

Bilmiyorum bu yüzden mi, hayatımdan insanları çıkarmak çok kolay artık benim için. Eskiden her gidenin ardından günlerce ağlardım, şimdi o kadar çok kişi arkadaş, o kadar az insan dost ki benim gözümde, gidenlere üzülmüyorum. Kalan arkadaşlarla zaten “Selam, nasılsın, okul nasıl gidiyor, havalar da pek sıcak Aralık için.”

Önceden, ne kadar canımı acıtırlarsa acıtsınlar, sevgiyle uğurlardım gidenleri; şimdi elimizde kalan kokuşmuş dostluk/sevgililik pastasını, üstünü o an aklıma gelen tüm zehirli kelimelerle süsleyip, mumlarını yakıp, ellerine tutuşturup “öptümkibbye” diyerek uğurluyorum. Onlar diyor ki çok canım yanacakmış sakinleştiğimde… Hayır diyorum, bunca zaman sustum, siz yine de hakaret edip gittiniz; hiç kusura bakmayın beyefendi/hanımefendi, siz bu sözlerin katmerlisini hak ettiniz.

Eskiden insanlarla tanışmak çok kolaydı benim için. Gittiğim her ortamda, hemen herkesle kaynaşırdım. Blogtan tanıştığım insanlar sanırım bunun en iyi örneklerinden, ve onların tanıştırdıkları, ve onların tanıştırdıkları. Ama şimdilerde o kadar zor geliyor ki yeni insanlarla tanışmak, o kadar korkutucu ki benim için, kabuğuma çekiliyorum. Zaman yok tohum atmaya, tohum atsak bile büyütmeye zaman yok; gücüm yok, dermanım yok kendimi anlatmaya… Diyelim ki VAR; hadi canımı yakarsa onlar da, onlar gibi?

Eskiden anlayamazdım, hep yaşlandıkça etrafımda daha çok, daha çok insan olacak sanıyordum… Şimdi anlıyorum ki az ve öz’ü arıyorum. Şimdi anlıyorum ki temel atmak için her gün araşmak gerekmiyor, her gün konuşmak… Ra olarak da Zeusla dost kalabilirim, yılda bir buluşuruz ama buluşunca o bir yılın acısını çıkarabiliriz; iki gönül bir olduktan sonra; bize her yer kutsal dağ, bize her yer Mısır.

Bunun yanında, tartışarak bittiği için gerçekten üzüldüğüm insanlar da var. Tüm bu anlattıklarımı ilk fark ettiğim günlerde, gazabıma uğrattığım, karşılığında gazabına uğradığım kişiler. Günün birinde, karşılaşınca, sarılacağız ama onlarla, farkındayım bunun; eminim ki, onlar da farkında… ;)

Hakedene gönlümü açmayı, herkesle dost/sevgili değil, kimiyle sadece arkadaş kalabilmeyi, tanıştığım insanlarla şipşak değil yavaşça ilerlemeyi, herkesin beni sevmek zorunda olmadığını, sevenlerin de benim onları sevdiğim kadar sevmek zorunda olmadığını yeni yeni öğreniyorum ve bu öğrenme süreci beni çok yoruyor.

Sanırım, ergenliğim herkesten çok daha uzun sürdü, gerektiğinden fazla. Hala da sürüyor, ama ben artık çocuk kalmak yerine büyümek istiyorum, hayatımda ilk defa.

Sevgili Olimposlular ve henüz tanışmadığım Asgardlılar; arada Mısır’a gelin, bir tavşan kanı çayımı, bir biramı için.

Öpüyorum.

- -

4 yorum:

Karōshi dedi ki...

Onur'cum,
Çok güzel bir yazıydı.. İz bıraktığın insanlar çoğunlukta. Bendeki izin demeyeceğim. Gitmedin çünkü.. Seni çok seviyorum. Ergenliği uzun süren biriyim ben de..

feanor dedi ki...

/* Zuihitsu: İz bıraktığım insanlar o kadar da çok değil aslında, o kadar gaddar yapma beni. :) Ben de seni seviyorum, bir yıl hikayesine kattıklarımdansın, iyi ki varsın, iyi ki olacaksın.

Ergenlik konusunda da... Geç olsun, güç olmasın. =) */

beenmaya dedi ki...

biliyor musun bunun yaşla falan da pek ilgisi yok aslında misal ben de hala öğreniyorum. senin yazdıklarının bir kısmını hala yapıyor buluyorum kendimi oysa yaşım gereği çoktan bu eşikten atlamış olmam gerek...

sol yanının farkında olan insanlar için öğrenmek, yanılmak, yanmak, hayal kırıklığına uğramak, düşmek ve yeniden kalkmak hiç bitmiyor işte öğrendiğim en önemli şey de bu olsa gerek...

şüphen olmadığına eminim ben de altını çizmek için söylüyorum zaten; seni seviyorum!

hepsi bu...

feanor dedi ki...

/* beenmaya: öğrenme süreci ne zaman biter bilmiyorum. belki de ölünceye kadar bir parçamız ergen kalacak. Hammaddemiz kırılgansa yapılacak bir şey yokmuş gibi geliyor bazen. Zaten korku da bu yüzden; ne kadar çabalarsam çabalayayım, taş gibi sert olamayacağımı biliyorum; o yüzden kırabilecek tüm dış etkenlere korkuyla bakıyorum. Ha böyle yaşanır mı? Yaşanmaz. Göreceğiz gidişatı. Ben de seni seviyorum kırmızı :) */